Tadımlık | Öykü
Emine Hatun
Servet Şerbet Şehvet
Masamın üstünde çam fıstıkları. Onları bir kaç ay önce eve dönerken sokaktaki ağaçlardan toplamış,
bir sıkıntı anında ya da ciddiyet- tırnaklamış uzun uzun koklamıştım. Öylece duruyorlar.
Bazı şeyler öylece dururlar.Öylece duruyormuş gibi dururlar ya da.
şu devlet dairesi, tozlu gişe, önündeki uzun kuyruklar, dışardaki güneş, araba gürültüsü, insanların yüzündeki bezginlik
Öylece duruyorlarmış işte.
Gişedeki kızlar evrakları kaşeliyorlar, Tarih, sayı atıp son nüshayı geri veriyorlar.
Oradan kasaya gidiyor adamlar para yatırmaya, bir kuyruk da orada. Bu iş yüzyıllardır sürüyor olabilir.
Yılın herhangi bir gününde herhangi bir saatinde bulutların yeri, gökyüzünün rengi değişir ama bu odaya bakan aynı şeyleri görür
Gibi olur!
Kasadaki kızın adı Servet. Yukarısı bir girişti yalnızca bu öykü servet, pardon Servet için yazılıyor.
Onun bu insanın ruhunu donduran tozlu dünyada, içinde fıkırdamaya başlayacak ışık için.
Kara, gür, kalın telli saçları, esmer, köşeli yüz hatları, dar alnı, iri çıkıntılı bir burnu,
kalın kara kaşları ve kahverengi gözleri var. Elleri ayakları iri. Memeleri o kadar iri değil.
Tanımdan anlaşılacağı gibi Servet güzel bir kız değil. Bu çok alçakgönüllü bir söyleyiş oldu.
Aslında Servet oldukça çirkin bir kız. Boyu bosu yüzü duruşu ile nereden baksan at gibi işte. Bir sevimliliği yok.
Bakışlarında, gülüşünde bir şirinlik, oturuş kalkışında bir hava olsa
Onlar da yok. Servet,
gece yarısı radyoda çalan bir Afrika çöl şarkısı gibi
Uzun, kara, elem dolu, değişmeyen, bir yere gitmeyen
Çorak bir ayaz
. Sürekli bir yakınış
Git git bitmeyen bir yol
Hep de siyah bir etekle sarımsı bir bluz giyer. Kısa ökçeli ayakkabılarından yükselen kalın bilekleri, siyah çorap içinde
Sıkıcı bir kişilik yansıması. Ortam da sıkıcı zaten. İnsana yaşamak ne güzel
ya da iyi ki burada çalışıyorum, ne heyecan verici şeyler oluyor, ne ilginç insanlarla karşılaşıyoruz
dedirtmeyen, kendi içine sıkışıp kalmış, patlayıp çevreye rengarenk saçılması da pek az olası
bir devlet dairesi durumu. Servetin suçu değil ya bu grilik, kattığı bir renk de yok.
Konuşana kadar!
Servet ağzını açıp da iki çift söz çıksın ağzından. Sanki söylediği sözcük değil
bal, şeker, kaymak dudakları arasından akıyor
Söylediklerinin hiç önemi yok. Sesinin var. O sesin
Rengi var,
kıvamı, kokusu! Tadı bile var! Adamların mahrem yerlerine ulaşıp, iyice bir dokunup, tatlı tatlı uyarıp
çekiliyor
Allahtan Servet konuşmayı pek sevmiyor, beceremiyor.
Kuyrukta genç bir adam var. Burada ne işi var diye düşünüyor insan, çok hoş bir herif.
Dışardaki kış güneşinden el almış gibi. Kumral saçlarını arkaya doğru
taramış, yüksek alnı, biçimli kaşları, ışıltılı iri gözleri
Hem delikanlı
duruşlu hem efendi bakışlı
. Öylece durmuyor. Bu resimde öylece duramayan bir o! Saniyeler üzerinde sörf yapıyor
kıpır kıpır ruhu.
Belgesini uzatıyor adama Servet.
Diğer ihracat kalemleri için komisyonu 3.kattaki gişeye ödeyeceksiniz. Maalesef biz alamıyoruz.
Onların fazla kuyruğu olmuyor, acele ederseniz öğle yemeğinden önce işiniz biter.
Kumral adamın gözleri alev alev Servetin yüzünde kalıyor. Bu sahnede böyle bir durma olayının olmaması
gerekiyor aslında ama oldu işte. Böyle dank diye kalakalıyor genç adam uzun bir saniyeye tutunmuş. Tatlı,
tehlikeli bir dalganın üstünde... Ama beceriyle iniyor dalganın üstünden.
Hanımefendi
. diyor Servete, gülümseyen bir bakışla.
Gülümsüyor Servet, kıvrılan ince dudakları köşeli yüzünde geometrik bir ikilem yaratıyor.
Buyrun!
Servet ne kadar istese böyle ballı konuşamazdı Allah vergisi olmasa
Ne kadar istemese de böyle içten, kokulu, kaymaklı çıkıyor sesi
Allah vergisi olunca.
Genç adam mutlu bir gülümseme dudaklarında bakıyor öylece
Servetin sanki daha da konuşmasını bekliyormuş gibi.
Durumda bir tuhaflık var. Servet ne olduğunu çıkaramıyor. Aklına gelmez bir adamın ona takılacağı.
Hiç olmuş şey değil. Olsa da yanlışlık olmuştur. İyi bir isteyeni daha çıkmadı. Kendi halinde,
hayatını kazanan, kimseye muhtaç olmadan kıt kanaat geçinip gideceği, sakin sessiz bir adam çıkmadı ki evlenip
hayatını kursun.
Ne olduğunu anlamıyor Servet. Akıllı kız aslında, bir başka kıza böyle baksalar,
Çince Japonca değil ki, apaçık söylüyor bakış ne olduğunu, anlar Servet ama kendine bakılınca anlamıyor.
Servet, ister inan ister inanma güzelim bu adam dönüp de gidemiyor. Bir konuştun kuruldu resmen. Biraz daha konuşsan ya kendine gelecek ya
bal küpüne düşmüş gibi iyice yapışıp kalacak
Ah Servet! Ciddileşmenin sırası mı
Gülümse, neyiniz var, anlamadınız mı de.
Ya da iyisi mi, isterseniz telefonumu vereyim, bir çay içmeye gideriz müsait bir öğle vakti de! Biliyorum aklına gelmez,
gelse de yapamazsın
Ama ne gereği var elini havaya kaldırmanın, o siyah plastik tükenmez kalemle tüm
dünyanın canına okurcasına, sıradaki lütfen diye seslenmenin ne gereği var.
Acelen ne! Uzun ince bir kuyruk, bekliyorlar güzel güzel
Kumral yakışıklı doğruluyor.
Hanımefendi
. diyor
İkinci kez! Bunu Servete hep dermiş gibi, canım, balım lokumum dermiş gibi
Siz yatakta nasıl olurdunuz
Daha nasıl değişirdiniz kim bilir? diyor!
Ah an! İşte o zaman gerçekten duruyor. Upuzun bir duruş hem de.
Servetin sol eli masaya inemeden havada asılı kalmış!
Siyah plastik parmaklarının arasında. Yakışıklı çapkın belgesini alıp gidiyor.
Servetin yanaklarına hoş bir sıcaklık yayılıyor. Aynı sıcaklık bacaklarından
kasıklarına çıkıyor. Kasılıyor bacaklarının arasında küçük diri bir kuş. O kasılma
ile elini indiriyor hemen sanki görmüşler gibi
Kuyruktaki yüz küsur adam.
O anda, küçük tombul kuşun kasılması ile elin masaya inişi arasındaki sıcak anda
Servet de merak ediyor. Nasıl olurdu acaba? Yatakta
Bir adamla
O adamla
. Kumral yakışıklı tatlı
adamla
Canım der gibi bakan, okşar gibi, ruhunu okuyormuş gibi bakan o adamla
Nasıl olur acaba?
Ne olur!
Servet, efendiden bir adam bulup evleniyor çok geçmeden. Yaşı biraz büyük adamın.
Annesi ölünce bir başına kalmış. Bir adamın yalnızlığı ile yalnız kalmış.
Mizacı yumuşak. Görünüşü ağır, huyu suyu daha ağır. Dingin bir yuva kuruyorlar. Gösterişten heyecandan uzak.
Her ikisinin de yaşamı dışardan baksan hiç bozulmamış gibi. İçerden bakınca da biraz öyle. Gerçi Servet yatağı
öğreniyor.
Erkeği de
Gece ışığı kapatıp koynuna girince bir sarılıyor adam, gücünü anlıyor.
Derin bir iç çekerek bir şerbetim diyor. Servet bambaşka bir şey oluyor, şerbet oluyor.
şerbetim adımı söyle diyor kocası
şerbetim sana ne yapayım hadi söyle
Diyor
şerbet kıkırdıyor
Utanıyor
Söyleyecek aslında dilinin ucunda
Allahtan yatakta da ağır kocası acele etmiyor, sonunda söyletiyor zaten
Yavaş yavaş bir ana getiriyor onu,
tüm utanmasını kırıyor.
Sonra sabah oluyor
Hiçbir şey olmamış gibi
Herkes işine gidiyor
Servet yine siyah etekle beyaz, sarı ya da bordo bir bluz giyiyor.
Dolmuşa koşturuyor. Daireye koşturuyor. Akşam dönerken pazara koşturuyor. Eve gelince görüntü kutusunu açıp mutfağa dalıyor.
Kocası geliyor masaya oturuyorlar. Sonra görüntü kutusunun başında dizi seyrediyorlar. Böyle işte
Durmuş bir anın çeşitli pozlarından bir yaşam
Fakat
Servetin içinde küçük pembe bir merak küçük kanatlarını çırpa çırpa büyüyor.
Kışın yataktan yeni kalkmış, soğukta ürpermiş, pencereden karlı, çamurlu sokaklara bakarken aklına
takılıveriyor. Zaten uykuya dönmek için içi gidiyor. Gir yatağa iyice bir düşün şu işi diyor küçük kuş, nasıl olurdu?
Ya da fırınlardan yükselen ekmek kokusunun nazlı nazlı sokakları dolandığı ilkyazın ışıltılı
serin sabahlarında içinde iki ayrı Servet var sanki
Biri kafasında, işe koşturuyor. Diğeri bedeninin geri kalanında dolaşıp
gelip kasıklarını uyuşturuyor. Bazen da para alıp evrak dağıtmaktan, bir gri, tozlu ofise kapanmış, demir ayaklı masa,
iskemle gibi bir şey olmaktan ağırlaşmış Servetin yüreğine dışardaki gök gibi, değişen, hafif,
parıltılı, kumral bir tutam saç düşüyor. Gıdıklıyor.
Öğle tatilinde arkadaşları ile buluşuyor. Cılız ağaçların, parkın çevresinde ayakkabı boyayan, simit
satan bakımsız adamlar gibi kasvetle gölge sundukları sıcak bir yaz günü
Bir sıranın üstüne, güneşin eli yüzü
pis bir oğlan çocuğu gibi üzerinde oynadığı artık pes etmiş bir çiçek tarhının karşısında oturuyorlar.
Ay Ayşe, Perihan ve Servet.
Sürekli ay vallahi, ay şunu yapsana, ay ciddi mi, ay bana ne diye konuşmasından adı
Ay Ayşe kalmış, dantel örüyor. Perihana kısaca Peri diyorlar. Tam söylenince adı daha güzel aslında,
gösterişli pırıltılı ağır. Ama Perihan narin bir kız. Peri cuk oturuyor. Servete ise kısaca Servet diyorlar.
İkisinin ortasında saçlarını örüyor. İki yanına iki örgü yapıyor dalgın dalgın. Çözülünce yine başlıyor.
Akşama fasülye istedi Mustafa, içinden onları ayıklıyor.
Ay Ayşenin danteli beyaz.
Bu ne olacak
masa örtüsü mü?
Ay hiç de modası değil ama
Ne bileyim annem tutuşturuyor bunları elime işte
Ay ne eski kafa kadın
Sinir ediyor beni valla!
Ay bir evlenip kurtulsam şu dantellerden!
?nsanın bir kocası olması çok güzel. diyor Peri. Onun da kocası yok. Güneşte altın gibi parlayan uzun
saçları ve çantasında taşıdığı, pasta, börek tarifleri yazdığı bir defteri var.
Servet bir şey demiyor. Aynı fikirde onlarla. İnsanın bir kocası olması çok güzel. Ama içinde küçük
çılgın bir kuş olmasa daha güzel olabilirdi. Ya da tam tersine o zaman hiç güzel olmazdı.
Durup dururken merak ediyor. Peri ne kadar narin, hoş bir genç kadın, hiç ona yakışıklı bir adam siz yatakta
nasıl olurdunuz acaba demiş midir? Demese bile öyle bal küpüne düşmüş de her yanı
yapış yapış kokulu bala bulanmış gibi tatlı bir merakla bakmış mıdır? Periye sormak
istiyor ama sağı solu belli olmaz. şöyle diyebilir ona.. Hah! Kimse cesaret edemez benimle öyle konuşmaya?
Kendi sorup kendi yanıt kurup sonra da bozuluyor Servet. Kötü bir şey mi ki böyle laf atması bir adamın
Merak edebilir. Nolmuş! Hem de
öyle içten bir merak
Tatlı bakışlarla dile getirince
merakını
Rencide etmek için söylese Servet anlamaz mıydı? Sokakta da laf atıyorlar. Bir kocakarılara atmıyorlar,
başka her yaştan kadına o sulu sümüklü sözcükleri taş gibi fırlatıyorlar.
Onları beğeniyor mu? Hayır. Onlar kötü, saygısız, üstünlük taslayarak, pislik bulaştırmak ister gibi laf atıyorlar.
Oysa
o genç adam
şaşkındı. Bir an toparlamaya çalışmıştı kendini sonra
ağzından bunlar çıkmıştı. Hemen uzaklaşmıştı oradan ama utanmamıştı,
kaçmamıştı. İşi bitmiş gitmişti
İnsanın meraklı olması suç mu?
Aya bakıyor
Beyaz dantel hızla genişliyor. Bu tozlu parka, tozlu sokaklara, tozlu mesailerine inat bembeyaz.
Genç kadınların düşleri gibi. Ama böyle parklarda, otobüslerde, tozlu devlet dairelerinde işlemeye devam ederse beyaz kalmayacak.
Kirli, cansız, buruşuk bir şey olacak. Bir kere o canlılığı gitti mi ne kadar yıkarsan yıka artık.
Geçmiş olsun!
Parkta bari işleme! diyor Servet. Evde yap. Ellerini yıka, otur koltuğuna mis gibi, işle. Kirleniyor durup dururken.
Ay Ayşe naylon torbaya geri sokuyor danteli. Bir külah akide şekeri çıkartıp tutuyor arkadaşlarına.
Cep telefonunu çıkarıyor sonra.
Ay aramıyor!
Cevdet mi? Bildiği halde soruyor Peri.
Eşşekoğlu eşek!
Aman sen de bir takıldın şuna. Unut gitsin. Başka adam mı yok.
Ay bulamıyorum işte. Bir tane buldum kaçırdım.
Alçak gönüllü değilsin de ondan. şu laboratuar teknisyeni ne tatlı çocuktu. Hem de evlenmek istiyordu.
Noldu? Cevdet de Cevdet. şeyimin kaymakamı. Gönlünü eğlendirdi gitti işte.
Ay aman! Sen alçak gönüllü ol da evlen o zaman diyor Ay Ayşe kızgınlıkla.
Ben senden küçüğüm. Kimseyle maceram da yok. Beklerim daha nolcak?
Torbadan tığı çıkarıyor Ay Ayşe. Ay var ya şunu bir gün saplayacağım sana!
Kıskanıyor diye düşünüyor Servet. Kimseyle bir macerası bile yok Perinin, ondan. Oysa Ay Ayşe biliyor. Ne kadar biliyor acaba!
Çok kötü yüreklisin Peri. Hangi çağda yaşıyoruz. Birisini sevmek kötü mü ki! Sesi gibi yüreği de baldandır Servetin, söylemeyi unuttum.
Bilmem artık. Sevmek kötü değil de sevişmek kötü. Al işte, kimse bakmıyor sonra yüzüne. Kullanılmış mal muamelesi görüyorsun.
Ay Ayşe ağlıyor.
Sakın koyverme! diyor Servet. Teslim olma. Sen kabul etmezsen kimse sana ikinci sınıfmışsın gibi davranamaz.
Peri ye aldırma. Bir şey yaşamadı ki bilsin. O da öğrenir bir gün. Öğrenemezse de kendi cehaleti olur.
Peri arkasını dönüyor ikisine de. Pek bilmiş oldun sen de evleneli, diye mırıldanıyor.
Haklı. diyor Ay Ayşe, yaşlı gözlerle. Ay senin tuzun kuru. Namusunla evlendin. Kimse hesap soramaz senden.
Öyle diye düşünüyor Servet. Artık kim neyi kontrol edebilir. Düşüncelerime de giremezler ya. Bir de girseler
Korkuya kapılıyor birden.
Bir giren olsa düşüncelerine başı nasıl belaya girer kim bilir? Orospuya çıkar adı. Düşünmek hiç değilse hala serbest.
Her şeyin çaresi var. diyor. Sen gönlüne göre bir koca bul. Çaresi bulunur.
Diktirirsin. diyor Peri, sırtı hala dönük. şu masa örtülerini bitir de.
Ve bacağına tığı yiyor.
İnsanın böyle arkadaşları olunca içindeki meraklı kuşun da kanatları havada kaskatı kalıyor!